TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMAK

Taşın Altına Elini koymak?

Soyut kısmını ele alırsak yolun üstünde ki taşlar bu dünyanın imtihan ve sorunlarıdır.
Şöyle düşünürsek eğer, bütün insanlar, kâinat, hayvanlar hep birbiri ile bağlantılıdır. İmtihandan geçiyor olmamız hasebiyle bir birimize muhtacız.
Rabbimiz bize bir çok ve sayısız nimetler bahsetmiş bunun yanında sıkıntı ve sorunlar da kaçınılmazdır.

Rabbimiz bunların ecrini verecektir elbette.
Biz insanlar olarak ne kadar imtihanımızın farkındayız? 
Sürekli sorunların etrafında taklalar atarak veya sorunları büyüterek değil, taşın altına elimizi koyarak sorunları çözerek ilişkileri geçimli hale getirebiliriz.
Aynı zamanda birlikte yaşadığımız insanlarda bizim imtihanımız sayılır.
Anne, baba, kardeş, evlat, eş, dost, komşu, akraba bizler için birer imtihandır
Kendi şahsi sorun ve imtihanlarımıza sabrettigimiz ve mücadele ettiğimiz gib, saydığımız bireyler de bizler için birer imtihandır. Kulluk bilinci bunu gerektirir.

Örneğin Peygamber Efendimiz (sav) hira dağına inzivaya çekilirken Hz. Hatice Mekke sıcağında eş olmanın görevini yerine getirmek için Hira Dağına Peygamber Efendimiz (sav)yiyecek taşırdı. Ve o yolda cennetle mujdelenmişti. Ne güzel bir müjde.

Bir gün Hz. Musa cennette ki komşusunu merak eder 
Rivâyet edildiğine göre birgün Mûsâ -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hakk’a niyâz etti:
“–Yâ Rabbî! Benim cennetteki komşum kimdir?”
Cevâben kendisine:
“–Ben’im filan yerde kasaplık yapan ve dostum olan bir kulum vardır. Ancak onun kasaplıktan başka çok mühim bir işi daha mevcuddur ki, eğer yanına dâvet edersen gelemez! İşte cennetteki komşun o olacaktır, ey Mûsâ!” buyruldu.
Hazret-i Mûsâ, derhal o kasabı ziyârete gitti. Kendisinin Mûsâ Kelîmullâh olduğunu bildirmeden:
“–Ben sana misâfir olarak geldim!” dedi.
Kasap da kendisine gelen ve her bakımdan diğer insanlardan farklı olduğu belli olan bu nûr yüzlü misâfire büyük bir tebessümle alâka gösterip onu evine götürdü. Hânesinin baş köşesine oturtarak izzet ve ikramda bulundu. Ona kendi elleriyle et pişirdi ve önüne koydu. Mûsâ -aleyhisselâm-’a, mühim bir işi olduğunu söyleyerek kendisini beklemeyip yemeğe başlamasını söyledi. Kendisi de pişirdiği et yemeğinin diğer kısmını küçük lokmalar hâlinde hazırladı. Sonra duvarda îtinâlı bir şekilde asılı duran zenbili indirdi ve içinde bulunan çok yaşlı, mecâlsiz âdeta kuş kadar ufalmış bir kadıncağıza hazırladığı lokmaları yedirmeğe başladı. Yemeğin ardından onun ağzını güzelce sildi. Sonra temizliğini yaptı. Sevdi, okşadı ve tekrar büyük bir îtinâ ile yerine koydu. O bunları yaparken, ihtiyar kadıncağız da sürekli ona duâlar ediyordu.
Hazret-i Mûsâ, bu zembili kasabın dükkanında da görmüş, fakat bir şey sormamıştı. Hayretle bekledi.
Kasap, bütün hizmetini bitirip Hazret-i Mûsâ’nın yanına gelince, O’nun yemeğe başlamadığını görüp sordu:
“–Ey nûr yüzlü misâfirim! Niçin yemeğe başlamadın?”
Mûsâ -aleyhisselâm-:
“–Sen bana şu zembilin sırrını söylemedikçe yiyemem!” dedi.
Bunun üzerine kasap şöyle dedi:
“–Ey misâfirim! Bu zembilin içinde bulunan yaşlı kadıncağız benim annemdir. Çok ihtiyarlamış olduğundan tâkatsizdir. Hem ona bakacak kimsem de yoktur. Ben de onu yalnız bıraktığım zamanlarda herhangi bir hayvanın kendisini rahatsız etmesi endişesiyle, böyle zembile koyup yukarı asıyorum. Bazen de yanımda dükkanıma götürüyorum. Benim gönlümün bütün huzûru, ona yaptığım hizmettendir. Günde iki öğün yemek veriyor, anneciğime karşı bütün vazîfelerimi seve seve yapıyorum!”
Hazret-i Mûsâ sordu:
“–Peki, sen bu hizmetleri yaparken o sana bir şeyler fısıldıyarak ne diyordu?”
Kasap da:
“–Annem yaptığım hizmetler için dâimâ: «–Allâh seni cennette Mûsâ -aleyhisselâm-’a komşu eylesin!» diye duâ eder. Ben de bu güzel duâya “âmîn” derim. Ancak o yüce peygambere komşu olabilecek kıymette amel nerede, ben neredeyim?!” diye cevap verdi.
O âna kadar kim olduğunu gizleyen Mûsâ -aleyhisselâm- tebessüm etti ve şöyle dedi:
“–Ey sâlih kişi, müjdeler olsun sana! İşte ben Mûsâ’yım. Beni sana Allâh gönderdi. Buyurdu ki: «Anasının hizmetinde kusûr etmeyerek rızâsını kazanıp duâsını alan o velî kulumu cennette sana komşu eyledim!» Şükreyle, lutf-i ilâhî sana mübârek olsun!”
Gözleri sevinç gözyaşlarıyla dolan kasap, büyük bir muhabbetle Mûsâ -aleyhisselâm-’ın elini öptü; sürûr, şükür ve huzûr içinde yemeklerini yediler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-2, Erkam Yayınları

Bu dünya da imtihan olunuyor olmamız hasebiyle, imtihanı kazanmak için de elimizi taşın altına koymalıyız.
Başarı, taşın altına elini koyabilenler içindir çünkü
Sabır susmak veya yalnız başına durmak değildir.
Sabır, imtihan olunurken mücadele etmektir .
Sabırla namazla bu dünyanın geçici metaalarına aldırış etmeyerek sorun ve sıkıntıları çözmeliyiz .
İmtihan ve kulluk  bilincinde olarak sabırla, sebatla .
Rabbimiz buyuruyor ;Yer yüzünde kilere yardım edin ki Allah'ta size merhamet etsin
Müslüman kardeşinin sıkıntısını gideren kimseye Allah'ta ahiret günü sıkıntısını giderir Hadisi şerifi bizler için birer örnektir.
Bilemezsiniz belki de Müslüman kardeşimizin sıkıntısı için gittiğimiz yolda cennette kendimize köşk hazırlıyoruzdur.
Cennette ki köşkümüz için tuğla taşıyoruzdur her bir sıkıntıyı giderdigimiz de veya hayır işlediğimiz de.
Kim bilir?

Yazan : Nursen Işık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR GELİNCİK ÇİÇEĞİ MİSALİ

BEKLEMEK

GÜNEŞ OLSAM